Sevgili Forumdaşlar, İçten Bir Hikâyeyle Selam
Bu satırları yazarken sanki uzun zamandır tanıdığım dostlarla sohbet ediyormuş gibi hissediyorum. Hepimizin kalbine dokunan kelimeler vardır ya hani; duyunca zihnimizde bir yankı uyandırır, ruhumuzun derinliklerinde bir yere temas eder… İşte onlardan biri de “Şikâk.” Belki duydunuz, belki hiç karşılaşmadınız. Arapça kökenli bu kelime, ayrılık, ihtilaf, çatışma ve gönül kırıklığı anlamlarını taşır. Fakat sadece sözlükteki karşılığıyla sınırlı değildir; bir hayat hâlidir, insanın iç dünyasında yaşadığı en büyük sınavlardan biridir.
İzniniz olursa, size bir hikâye anlatmak istiyorum. Bu hikâyede kelimenin ne anlama geldiğini değil, nasıl yaşandığını göreceksiniz. Çünkü bazı kelimeler ancak yaşandığında, kalbinizi dağladığında tam olarak anlaşılır.
---
Bir Masanın İki Yanında
Ali ve Elif, üniversiteden beri tanışan, farklı dünyaların aynı gökyüzüne baktığı iki insandı. Ali, analitik düşünen, sorun gördüğü yerde hemen çözüm üretmeye çalışan bir adamdı. Onun gözünde her şeyin bir çıkış yolu, her düğümün bir anahtarı vardı. Elif ise bambaşkaydı; bir olay olduğunda önce hisseden, empati kuran, karşısındakinin yüreğine dokunmaya çalışan biriydi.
Bir gün aralarında küçük bir mesele büyüyüp dallanıp budaklandı. Başlangıçta önemsiz gibi görünen bu tartışma, zamanla derin bir uçuruma dönüştü. İşte o uçurumun adıydı “Şikâk.”
Ali, masanın bir tarafında oturmuştu. Elini çenesine dayamış, “Bunu çözmeliyiz. Net, mantıklı bir yol bulmamız lazım” diyordu. Elif ise karşısında gözleri dolu dolu, “Ben çözümden önce senin beni hissetmeni, yüreğime dokunmanı istiyorum” diye fısıldıyordu.
Ali stratejilerle konuşuyordu; Elif duygularla. Ali mantığa sarılıyordu; Elif kalbine. Ve aralarındaki mesafe, sessizce büyüyordu.
---
Kalpten Kalbe Ulaşamamak
Şikâk, aslında sadece iki kişi arasında çıkan kavga değil, iki kalbin birbirine ulaşamamasıydı. Ali, Elif’in gözyaşlarını görünce içten içe üzülüyordu ama bunu belli etmiyordu. Ona göre güçlü olmak, duygularını gizlemekti. Oysa Elif, tam da bu gizleyişin içinde yalnız kalıyordu.
Elif’in empatik yaklaşımıyla Ali’nin stratejik yaklaşımı çarpıştığında, arada biriken şey sadece sözler değildi. Sessizlik bile ağırlaşıyordu.
“Beni anlamıyorsun,” diyordu Elif.
“Çabalıyorum ama mantıklı olmalıyız,” diye karşılık veriyordu Ali.
İşte o anda, iki insan birbirini en çok isterken bile en uzak noktada bulabiliyordu kendini. Şikâk böyle bir şeydi: Yan yana otururken bile birbirine ulaşamamak.
---
Şikâk’ın Derinliği
Bir gün Elif, defterine şu satırları yazdı:
“Bazen şikâk, bir yabancı gibi giriyor aramıza. Sessiz, görünmez ama yıkıcı. Ne bağırıyor, ne çağırıyor; sadece kalbimizin üzerine oturuyor ve nefesimizi kesiyor.”
Ali, o defteri tesadüfen buldu. Okudukça yüreği sıkıştı. O an anladı ki, çözüm bulmak adına kurduğu tüm mantıklı cümleler, Elif’in yaralı ruhuna ulaşamıyordu. Stratejiler, bir kalbin gözyaşını silemezdi.
Ama Elif de şunu fark etti: Empatiyle sarıp sarmaladığı duygular, Ali’nin zihninde net bir yol bulamayınca havada asılı kalıyordu. Bir taraf akıl, diğer taraf kalp… Ve şikâk, tam da bu iki yönün çatışmasında filizleniyordu.
---
Birlikte Yenmek
Ama hikâye burada bitmedi. Çünkü şikâk, sadece ayrılığın değil, bazen de birleşmenin başlangıcıdır. Ali bir gün Elif’in karşısına oturup şöyle dedi:
“Ben stratejilerle doluyum ama senin gözyaşını görünce anladım ki, asıl çözüm kalbine dokunmak. Mantık yolları çok, ama senin kalbine giden yol tek.”
Elif ise gözyaşlarını silip gülümsedi:
“Ve ben de anladım ki, sadece hissetmek yetmiyor. Bazen yüreğimizin yanına senin aklının yolları da gerek. Çünkü bir köprü, hem sağlam taşlarla hem de sıcak dokunuşlarla kurulur.”
O gün, ikisi de şikâk’ın sadece bir kelime değil, bir imtihan olduğunu anladı. Ayrılığı getiren de o olabilirdi, derin bir yakınlığı yeniden inşa eden de.
---
Forumdaşlar, Siz Ne Dersiniz?
Sevgili dostlar, işte “şikâk”ın hikâyesi böyleydi. Bir taraf akıl, bir taraf yürek… Bazen ayrılık sebebi, bazen de birleşmenin vesilesi. Hepimiz hayatımızda böyle anlarla karşılaşmıyor muyuz?
Kimi zaman en yakınımızla bile aynı dili konuşamadığımız oluyor. Erkeklerin çözüm arayışı, kadınların his odaklı yaklaşımı birbirine çarpınca şikâk kapıdan içeri giriyor. Ama belki de tam da o anda, birbirimizi dinlemeyi, anlamayı ve köprü kurmayı öğreniyoruz.
Peki siz hiç böyle bir şikâk yaşadınız mı? Mantığınızla kalbinizin çatıştığı anlar oldu mu? Hikâyenizi paylaşın; belki de kelimelerimiz, birbirimizin yaralarına merhem olur.
---
Bu hikâyeyle birlikte şikâk kelimesi sadece sözlükte değil, kalbimizde de bir karşılık bulsun istedim. Çünkü bazen kelimeler, hayatın ta kendisi olur. Ve hayat, paylaşınca daha anlamlıdır.
Bu satırları yazarken sanki uzun zamandır tanıdığım dostlarla sohbet ediyormuş gibi hissediyorum. Hepimizin kalbine dokunan kelimeler vardır ya hani; duyunca zihnimizde bir yankı uyandırır, ruhumuzun derinliklerinde bir yere temas eder… İşte onlardan biri de “Şikâk.” Belki duydunuz, belki hiç karşılaşmadınız. Arapça kökenli bu kelime, ayrılık, ihtilaf, çatışma ve gönül kırıklığı anlamlarını taşır. Fakat sadece sözlükteki karşılığıyla sınırlı değildir; bir hayat hâlidir, insanın iç dünyasında yaşadığı en büyük sınavlardan biridir.
İzniniz olursa, size bir hikâye anlatmak istiyorum. Bu hikâyede kelimenin ne anlama geldiğini değil, nasıl yaşandığını göreceksiniz. Çünkü bazı kelimeler ancak yaşandığında, kalbinizi dağladığında tam olarak anlaşılır.
---
Bir Masanın İki Yanında
Ali ve Elif, üniversiteden beri tanışan, farklı dünyaların aynı gökyüzüne baktığı iki insandı. Ali, analitik düşünen, sorun gördüğü yerde hemen çözüm üretmeye çalışan bir adamdı. Onun gözünde her şeyin bir çıkış yolu, her düğümün bir anahtarı vardı. Elif ise bambaşkaydı; bir olay olduğunda önce hisseden, empati kuran, karşısındakinin yüreğine dokunmaya çalışan biriydi.
Bir gün aralarında küçük bir mesele büyüyüp dallanıp budaklandı. Başlangıçta önemsiz gibi görünen bu tartışma, zamanla derin bir uçuruma dönüştü. İşte o uçurumun adıydı “Şikâk.”
Ali, masanın bir tarafında oturmuştu. Elini çenesine dayamış, “Bunu çözmeliyiz. Net, mantıklı bir yol bulmamız lazım” diyordu. Elif ise karşısında gözleri dolu dolu, “Ben çözümden önce senin beni hissetmeni, yüreğime dokunmanı istiyorum” diye fısıldıyordu.
Ali stratejilerle konuşuyordu; Elif duygularla. Ali mantığa sarılıyordu; Elif kalbine. Ve aralarındaki mesafe, sessizce büyüyordu.
---
Kalpten Kalbe Ulaşamamak
Şikâk, aslında sadece iki kişi arasında çıkan kavga değil, iki kalbin birbirine ulaşamamasıydı. Ali, Elif’in gözyaşlarını görünce içten içe üzülüyordu ama bunu belli etmiyordu. Ona göre güçlü olmak, duygularını gizlemekti. Oysa Elif, tam da bu gizleyişin içinde yalnız kalıyordu.
Elif’in empatik yaklaşımıyla Ali’nin stratejik yaklaşımı çarpıştığında, arada biriken şey sadece sözler değildi. Sessizlik bile ağırlaşıyordu.
“Beni anlamıyorsun,” diyordu Elif.
“Çabalıyorum ama mantıklı olmalıyız,” diye karşılık veriyordu Ali.
İşte o anda, iki insan birbirini en çok isterken bile en uzak noktada bulabiliyordu kendini. Şikâk böyle bir şeydi: Yan yana otururken bile birbirine ulaşamamak.
---
Şikâk’ın Derinliği
Bir gün Elif, defterine şu satırları yazdı:
“Bazen şikâk, bir yabancı gibi giriyor aramıza. Sessiz, görünmez ama yıkıcı. Ne bağırıyor, ne çağırıyor; sadece kalbimizin üzerine oturuyor ve nefesimizi kesiyor.”
Ali, o defteri tesadüfen buldu. Okudukça yüreği sıkıştı. O an anladı ki, çözüm bulmak adına kurduğu tüm mantıklı cümleler, Elif’in yaralı ruhuna ulaşamıyordu. Stratejiler, bir kalbin gözyaşını silemezdi.
Ama Elif de şunu fark etti: Empatiyle sarıp sarmaladığı duygular, Ali’nin zihninde net bir yol bulamayınca havada asılı kalıyordu. Bir taraf akıl, diğer taraf kalp… Ve şikâk, tam da bu iki yönün çatışmasında filizleniyordu.
---
Birlikte Yenmek
Ama hikâye burada bitmedi. Çünkü şikâk, sadece ayrılığın değil, bazen de birleşmenin başlangıcıdır. Ali bir gün Elif’in karşısına oturup şöyle dedi:
“Ben stratejilerle doluyum ama senin gözyaşını görünce anladım ki, asıl çözüm kalbine dokunmak. Mantık yolları çok, ama senin kalbine giden yol tek.”
Elif ise gözyaşlarını silip gülümsedi:
“Ve ben de anladım ki, sadece hissetmek yetmiyor. Bazen yüreğimizin yanına senin aklının yolları da gerek. Çünkü bir köprü, hem sağlam taşlarla hem de sıcak dokunuşlarla kurulur.”
O gün, ikisi de şikâk’ın sadece bir kelime değil, bir imtihan olduğunu anladı. Ayrılığı getiren de o olabilirdi, derin bir yakınlığı yeniden inşa eden de.
---
Forumdaşlar, Siz Ne Dersiniz?
Sevgili dostlar, işte “şikâk”ın hikâyesi böyleydi. Bir taraf akıl, bir taraf yürek… Bazen ayrılık sebebi, bazen de birleşmenin vesilesi. Hepimiz hayatımızda böyle anlarla karşılaşmıyor muyuz?
Kimi zaman en yakınımızla bile aynı dili konuşamadığımız oluyor. Erkeklerin çözüm arayışı, kadınların his odaklı yaklaşımı birbirine çarpınca şikâk kapıdan içeri giriyor. Ama belki de tam da o anda, birbirimizi dinlemeyi, anlamayı ve köprü kurmayı öğreniyoruz.
Peki siz hiç böyle bir şikâk yaşadınız mı? Mantığınızla kalbinizin çatıştığı anlar oldu mu? Hikâyenizi paylaşın; belki de kelimelerimiz, birbirimizin yaralarına merhem olur.
---
Bu hikâyeyle birlikte şikâk kelimesi sadece sözlükte değil, kalbimizde de bir karşılık bulsun istedim. Çünkü bazen kelimeler, hayatın ta kendisi olur. Ve hayat, paylaşınca daha anlamlıdır.