Tanımlama Çeşitleri Üzerine Bir Hikâye: Kelimelerin Kalbine Yolculuk
Selam dostlar,
Uzun zamandır içimde bir hikâye biriktiriyorum. Hani bazen bir kavramın ardında koca bir hayat saklı olur ya… İşte bugün sizlerle, “tanımlama” kelimesinin ardındaki o duygusal, insanî tarafı paylaşmak istiyorum. Belki siz de kendi hayatınızda tanımladıklarınızı, etiketlediklerinizi ya da tanımlayamadıklarınızı hatırlarsınız. Belki de bu hikâyede biraz kendinizi bulursunuz.
1. Bir Akşam, Bir Sohbet, Bir Tanımlama
O akşam Leyla ve Emre’nin evinde loş bir ışık vardı. Yağmur, camlara küçük notalar bırakıyor, sobanın çıtırtısı iki kalbi birbirine biraz daha yaklaştırıyordu. Emre elinde kahvesiyle düşünceli bir şekilde, “İnsan, tanımlamadığı şeyi anlayamaz,” dedi. Leyla gülümsedi. “Ama her tanımlama da sınırlamaz mı biraz?”
İşte o anda, basit bir sohbetin içinden koca bir tartışma doğdu.
Emre, sistematik düşünen, her şeye bir isim, bir çerçeve, bir strateji kazandırmayı seven bir adamdı. Onun için tanımlama, kaosun içinde düzen yaratmaktı.
Leyla ise hisleriyle yaşayan, sezgilerini kelimelere değil, gözlere, sessizliklere, dokunuşlara yükleyen bir kadındı. Ona göre tanımlama, bazen duygunun büyüsünü bozar, anlamı daraltırdı.
2. Tanımlama Çeşitleri: Sözlerle Duygular Arasında
Emre masanın üzerine birkaç kâğıt koydu. “Bak Leyla,” dedi. “Tanımlama dediğin sadece bir sözlük işi değildir. Dört ana çeşidi vardır aslında: açıklayıcı, betimleyici, örnekleyici ve işlevsel tanımlama.”
Leyla gülümseyerek kâğıtlardan birini aldı. “Sen yine analitik yanını konuşturuyorsun ama hadi anlat bakalım,” dedi.
Açıklayıcı Tanımlama:
Emre’nin gözleri parladı. “Bu, bir kavramın anlamını en açık şekilde anlatmak için yapılır. Mesela ‘sevgi’yi tanımlamak istersem derim ki: Sevgi, bir insanın bir başkasına karşı duyduğu derin bağlılık hissidir.”
Leyla başını salladı. “Ama işte tam orada büyü bozuluyor. Çünkü benim için sevgi, tanımın ötesinde bir bakıştır, bir fedakârlıktır. Yani kelimelerle açıklayamazsın.”
Betimleyici Tanımlama:
Emre devam etti. “Bu da bir şeyin özelliklerini anlatır. Mesela, ‘bahar’ derim: Renklerin uyanışı, doğanın nefes alışıdır.”
Leyla gözlerini kapattı. “Bahar… Evet, ben onu tanımlayamam ama hissedebilirim. Toprağın kokusunda, ilk tomurcuğun utangaç gülümsemesinde...”
Örnekleyici Tanımlama:
“Bu tür,” dedi Emre, “soyut bir kavramı somutlaştırmak için örnek verir. Mesela, ‘yardımseverlik’ dersen, yaşlı bir kadının torbasını taşıyan çocuğu örnek gösterirsin.”
Leyla’nın yüzünde ince bir tebessüm belirdi. “Yani senin tanımlaman, başkalarının hikâyeleriyle anlam buluyor. O zaman belki de tanımlama, paylaşılan bir duygudur.”
İşlevsel Tanımlama:
Emre’nin sesi yumuşadı. “Bu, bir şeyin ne işe yaradığını açıklamak içindir. Mesela, ‘umut’ derim: İnsanın karanlıkta bile yürüyebilmesini sağlayan içsel bir güç.”
Leyla bir an sustu. Sonra fısıldadı: “Umut... benim için bir sabah sessizliğinde kahve kokusudur. Seninle konuşmak gibi bir şeydir.”
3. Erkekler ve Kadınlar: İki Dünya, Bir Gerçek
O gece, Emre’nin tanımlarıyla Leyla’nın duyguları arasında ince bir köprü kuruldu. Emre, tanımlarıyla dünyayı anlamlandırmaya çalışırken; Leyla, hisleriyle dünyayı yaşamaya çalışıyordu.
Emre, stratejik düşünen bir zihinle her kavrama sınırlar çiziyor; Leyla ise o sınırların dışına taşarak anlamın kalbini arıyordu.
Belki erkeklerin tanımlamaları daha net, daha çizgiliydi.
Ama kadınların tanımları daha derin, daha dolambaçlı bir nehir gibi...
İkisi de haklıydı aslında. Çünkü tanımlama, sadece aklın değil, kalbin de işiydi.
Emre bir anda gülümsedi: “Demek ki, senin tanımların duygusal, benimkiler mantıksal. Belki de bu yüzden birbirimizi tamamlıyoruz.”
Leyla başını hafifçe eğdi. “Tanımlar değişir Emre, ama his aynı kalır.”
4. Forumdaşlar İçin Bir Soru: Sizin Tanımınız Ne?
O akşamın sonunda, ikisi de anladı ki; tanımlamak, anlamı bulmak kadar, kendini bulmaktı.
Kimi zaman açıklayıcı olurdu tanımlar, kimi zaman betimleyici. Bazen örnekle anlatırdık, bazen işlevini düşünürdük. Ama her tanımda bir parçamız vardı.
Emre defterine bir cümle yazdı: “Tanımlamak, insanın kendini kelimelerde aramasıdır.”
Leyla da yanına not düştü: “Ama bazen sessizlik, en güçlü tanımdır.”
Sevgili forumdaşlar, siz hiç kendi duygularınızı tanımlamaya çalıştınız mı?
Ya da birini tanımlarken, onu kısıtladığınızı fark ettiniz mi?
Belki de hepimiz birer “tanım arayıcısıyız” — kimimiz kelimelerde, kimimiz kalpte...
Haydi anlatın, sizce “tanımlama” nedir? Bir duyguyu, bir insanı ya da bir anıyı nasıl tanımlarsınız?
Belki sizin hikâyeniz, Leyla’nın duygularıyla Emre’nin kelimeleri arasında bir yerde başlar...
Ve belki hep birlikte, tanımlamaların ötesinde bir anlam buluruz.
Son Söz
Tanımlama, insanın evrenle kurduğu sessiz bir anlaşmadır.
Bir kelimenin içinde hem sınır vardır hem özgürlük.
Ve her tanımda biraz biz, biraz da karşımızdakiler yaşar.
Unutmayın dostlar, bazen bir kelime bir kalbi anlatamaz…
Ama bir kalp, tüm kelimeleri susturabilir.
Selam dostlar,
Uzun zamandır içimde bir hikâye biriktiriyorum. Hani bazen bir kavramın ardında koca bir hayat saklı olur ya… İşte bugün sizlerle, “tanımlama” kelimesinin ardındaki o duygusal, insanî tarafı paylaşmak istiyorum. Belki siz de kendi hayatınızda tanımladıklarınızı, etiketlediklerinizi ya da tanımlayamadıklarınızı hatırlarsınız. Belki de bu hikâyede biraz kendinizi bulursunuz.
1. Bir Akşam, Bir Sohbet, Bir Tanımlama
O akşam Leyla ve Emre’nin evinde loş bir ışık vardı. Yağmur, camlara küçük notalar bırakıyor, sobanın çıtırtısı iki kalbi birbirine biraz daha yaklaştırıyordu. Emre elinde kahvesiyle düşünceli bir şekilde, “İnsan, tanımlamadığı şeyi anlayamaz,” dedi. Leyla gülümsedi. “Ama her tanımlama da sınırlamaz mı biraz?”
İşte o anda, basit bir sohbetin içinden koca bir tartışma doğdu.
Emre, sistematik düşünen, her şeye bir isim, bir çerçeve, bir strateji kazandırmayı seven bir adamdı. Onun için tanımlama, kaosun içinde düzen yaratmaktı.
Leyla ise hisleriyle yaşayan, sezgilerini kelimelere değil, gözlere, sessizliklere, dokunuşlara yükleyen bir kadındı. Ona göre tanımlama, bazen duygunun büyüsünü bozar, anlamı daraltırdı.
2. Tanımlama Çeşitleri: Sözlerle Duygular Arasında
Emre masanın üzerine birkaç kâğıt koydu. “Bak Leyla,” dedi. “Tanımlama dediğin sadece bir sözlük işi değildir. Dört ana çeşidi vardır aslında: açıklayıcı, betimleyici, örnekleyici ve işlevsel tanımlama.”
Leyla gülümseyerek kâğıtlardan birini aldı. “Sen yine analitik yanını konuşturuyorsun ama hadi anlat bakalım,” dedi.
Açıklayıcı Tanımlama:
Emre’nin gözleri parladı. “Bu, bir kavramın anlamını en açık şekilde anlatmak için yapılır. Mesela ‘sevgi’yi tanımlamak istersem derim ki: Sevgi, bir insanın bir başkasına karşı duyduğu derin bağlılık hissidir.”
Leyla başını salladı. “Ama işte tam orada büyü bozuluyor. Çünkü benim için sevgi, tanımın ötesinde bir bakıştır, bir fedakârlıktır. Yani kelimelerle açıklayamazsın.”
Betimleyici Tanımlama:
Emre devam etti. “Bu da bir şeyin özelliklerini anlatır. Mesela, ‘bahar’ derim: Renklerin uyanışı, doğanın nefes alışıdır.”
Leyla gözlerini kapattı. “Bahar… Evet, ben onu tanımlayamam ama hissedebilirim. Toprağın kokusunda, ilk tomurcuğun utangaç gülümsemesinde...”
Örnekleyici Tanımlama:
“Bu tür,” dedi Emre, “soyut bir kavramı somutlaştırmak için örnek verir. Mesela, ‘yardımseverlik’ dersen, yaşlı bir kadının torbasını taşıyan çocuğu örnek gösterirsin.”
Leyla’nın yüzünde ince bir tebessüm belirdi. “Yani senin tanımlaman, başkalarının hikâyeleriyle anlam buluyor. O zaman belki de tanımlama, paylaşılan bir duygudur.”
İşlevsel Tanımlama:
Emre’nin sesi yumuşadı. “Bu, bir şeyin ne işe yaradığını açıklamak içindir. Mesela, ‘umut’ derim: İnsanın karanlıkta bile yürüyebilmesini sağlayan içsel bir güç.”
Leyla bir an sustu. Sonra fısıldadı: “Umut... benim için bir sabah sessizliğinde kahve kokusudur. Seninle konuşmak gibi bir şeydir.”
3. Erkekler ve Kadınlar: İki Dünya, Bir Gerçek
O gece, Emre’nin tanımlarıyla Leyla’nın duyguları arasında ince bir köprü kuruldu. Emre, tanımlarıyla dünyayı anlamlandırmaya çalışırken; Leyla, hisleriyle dünyayı yaşamaya çalışıyordu.
Emre, stratejik düşünen bir zihinle her kavrama sınırlar çiziyor; Leyla ise o sınırların dışına taşarak anlamın kalbini arıyordu.
Belki erkeklerin tanımlamaları daha net, daha çizgiliydi.
Ama kadınların tanımları daha derin, daha dolambaçlı bir nehir gibi...
İkisi de haklıydı aslında. Çünkü tanımlama, sadece aklın değil, kalbin de işiydi.
Emre bir anda gülümsedi: “Demek ki, senin tanımların duygusal, benimkiler mantıksal. Belki de bu yüzden birbirimizi tamamlıyoruz.”
Leyla başını hafifçe eğdi. “Tanımlar değişir Emre, ama his aynı kalır.”
4. Forumdaşlar İçin Bir Soru: Sizin Tanımınız Ne?
O akşamın sonunda, ikisi de anladı ki; tanımlamak, anlamı bulmak kadar, kendini bulmaktı.
Kimi zaman açıklayıcı olurdu tanımlar, kimi zaman betimleyici. Bazen örnekle anlatırdık, bazen işlevini düşünürdük. Ama her tanımda bir parçamız vardı.
Emre defterine bir cümle yazdı: “Tanımlamak, insanın kendini kelimelerde aramasıdır.”
Leyla da yanına not düştü: “Ama bazen sessizlik, en güçlü tanımdır.”
Sevgili forumdaşlar, siz hiç kendi duygularınızı tanımlamaya çalıştınız mı?
Ya da birini tanımlarken, onu kısıtladığınızı fark ettiniz mi?
Belki de hepimiz birer “tanım arayıcısıyız” — kimimiz kelimelerde, kimimiz kalpte...
Haydi anlatın, sizce “tanımlama” nedir? Bir duyguyu, bir insanı ya da bir anıyı nasıl tanımlarsınız?
Belki sizin hikâyeniz, Leyla’nın duygularıyla Emre’nin kelimeleri arasında bir yerde başlar...
Ve belki hep birlikte, tanımlamaların ötesinde bir anlam buluruz.
Son Söz
Tanımlama, insanın evrenle kurduğu sessiz bir anlaşmadır.
Bir kelimenin içinde hem sınır vardır hem özgürlük.
Ve her tanımda biraz biz, biraz da karşımızdakiler yaşar.
Unutmayın dostlar, bazen bir kelime bir kalbi anlatamaz…
Ama bir kalp, tüm kelimeleri susturabilir.