Buruk ne ?

Sude

Global Mod
Global Mod
Buruk Ne? Bir Hikâyenin İçinde Gizlenen His

Selam dostlar, hani bazen bir duygu gelir de tam adını koyamazsınız ya, işte “buruk” tam da öyle bir kelime. Ne tam mutlu, ne tam üzgün… Arada kalmış, biraz ekşi biraz tatlı. Dün gece otururken aklıma bir hikâye geldi; belki “buruk” kelimesinin anlamını en güzel o anlatır diye düşündüm. Sizlerle paylaşayım dedim.

Bir Yaz Akşamı Başladı Her Şey

Mahallede yaz akşamları meşhurdur, herkes sokaklarda, çocuklar bisiklet peşinde, büyükler sandalyelerde sohbet eder. O akşam, yıllardır görüşmeyen üç eski arkadaş tesadüfen aynı köşe başında karşılaştı: Cem, Ayşe ve Murat.

Cem stratejik zekâsıyla bilinir, sorun gördü mü hemen çözüm üretmeye çalışır. Ayşe, herkesin halini hatırını soran, gönül bağı kurmayı seven biriydi. Murat ise biraz dalgın, biraz duygusal ama pratik zekâsıyla kendine has bir tarafı vardı.

Karşılaşma anında yüzlerde kocaman gülümsemeler vardı ama gözlerin içinde eski bir hikâyenin gölgesi… İşte o gölge, “buruk” dediğimiz şeyin ta kendisiydi.

Eski Günlerin Yükü

Üçü de yıllar önce aynı üniversitedeydi. Bir projede kavga etmişler, sonra iletişim kopmuştu. Cem stratejik bir şekilde “arkadaşlığı kurtarmanın planını yapalım” derken, Ayşe o zaman “önemli olan hislerimiz, kalplerimizi kırmayalım” diye empatik yaklaşmıştı. Ama kimse geri adım atmayınca yollar ayrılmıştı.

Şimdi yıllar sonra, mahalle köşesinde karşılaşmak onları hem sevindirmiş hem de içlerinde bir sızı uyandırmıştı. Yüzlerde tebessüm, kalpte burukluk…

Cem’in Çözüm Arayışı

Cem ilk sözü aldı:

— “Arkadaşlar, bunca yıl geçti. Hadi şu meseleyi oturup konuşalım, ne olduysa oldu. Geçmişin hesabını kapatalım.”

Onun derdi netti: sorunu tespit et, çözüm üret, ilerle. Stratejik kafasıyla geçmişi masaya yatırıp bir plan çıkarmak istiyordu.

Ayşe’nin Yumuşatan Sözü

Ayşe ise elini uzattı ve gülümsedi:

— “Cem, mesele çözüm değil aslında. Biz birbirimizi özledik. Yıllarca kırgınlıkla yaşadık ama kalbimiz hâlâ aynı. Bence önemli olan bunu hissetmek.”

Onun empatisi ortamı hemen yumuşattı. Murat’ın gözleri doldu, Cem biraz duraksadı. Burukluk yerini bir nebze sıcaklığa bırakmaya başlamıştı.

Murat’ın İtirafı

Murat başını eğdi:

— “Aslında en çok hatalı bendim. Projede işler sarpa sarınca sinirlendim, sesimi yükselttim. Siz de bana kırıldınız. O günden beri içimde hep bir burukluk taşıyorum.”

İtiraf, ortamın havasını değiştirdi. Çünkü “buruk” dediğimiz şey biraz da dile gelmeyen duygulardan doğuyordu. Murat’ın cesareti, yılların yükünü hafifletmişti.

Burukluğun Tanımı

İşte o anda hepimiz anladık: Buruk, yarım kalmış bir gülümseme gibiydi. Hüzünle mutluluğun aynı anda var olması. Geçmişin pişmanlıklarıyla bugünün sevincinin birbirine karışması.

Cem’in stratejik yaklaşımıyla, Ayşe’nin empatisi ve Murat’ın itirafı birleşince “buruk” kelimesi ete kemiğe bürünmüştü.

Hikâyenin Sonu ve Biraz Gülümseme

Üç arkadaş o akşam uzun uzun konuştular. Kah gülüp kah sustular, eski anıları hatırladılar. Gözlerinde hep bir parça burukluk vardı, ama o burukluk artık ağır değildi. Daha çok tatlı bir hatıra gibi.

Ayşe giderken şunu söyledi:

— “Bakın işte, buruk aslında kötü bir şey değil. Kalbimizin hatırlama biçimi. Biraz sızlatır, ama aynı zamanda kıymet katıyor.”

Cem kafasını salladı, gülerek ekledi:

— “Doğru diyorsun. Stratejik olarak düşündüm de, buruk olmasa biz bugün böyle derin bir sohbet etmezdik.”

Murat ise son noktayı koydu:

— “Burukluk bizim hatamızın bedeli değil, dostluğumuzun hatırlatıcısıymış.”

Forum Tadında Son Bir Not

İşte dostlar, “buruk” kelimesinin bana anlattığı hikâye buydu. Bazen tek bir kelime insanın içinde koca bir hikâye barındırıyor. Siz hiç böyle yarım kalmış ama kalbinizde iz bırakan anılar yaşadınız mı?

Burukluk, belki de hepimizin ortak paydasıdır: bir yanımız gülerken diğer yanımızın hafifçe sızlaması. Ve belki de bizi insan yapan tam da budur.